KARACİĞER KANSERİNDE  TARE YÖNTEMİ UMUT OLUYOR! 

Tümörlere kısa sürede yüksek doz, maksimum etki! Tümörü hedef alıyor, sağlıklı dokuları koruyor! 

KARACİĞER KANSERİNDE  TARE YÖNTEMİ UMUT OLUYOR! 

KARACİĞER KANSERİNDE  TARE YÖNTEMİ UMUT OLUYOR! 
Tümörlere kısa sürede yüksek doz, maksimum etki! Tümörü hedef alıyor, sağlıklı dokuları koruyor! 
 
Ameliyat edilemeyen karaciğer kanserinde Tümörü küçülterek ameliyata hazır hale getiriyor!

Çevresel etkenler ve gelişmiş tanı imkanlarının artmasına paralel olarak son yıllarda karaciğer kanserinin görülme sıklığı tüm dünya ile birlikte ülkemizde de artıyor.  Cerrahi yöntem bu kanser türünde büyük bir öneme sahip olsa da hastaların sadece küçük bir bölümü ameliyat edilebiliyor.  Zira, karaciğer kanserinin ileri evreye kadar genellikle sinsice ilerlemesi nedeniyle tanı konulduğunda pek çok hasta ameliyat olma şansını kaybetmiş oluyor. Bu noktada devreye giren ve hastalar için büyük bir umut olan TARE (Transarteriyel Radyoembolizasyon) yönteminin kullanımı ise ülkemizde giderek artıyor. TARE yöntemi hedefe yönelik yüksek dozda radyasyon uygulayarak tümörün küçülmesini sağlarken, çevre dokulara da zarar vermiyor.   Acıbadem Maslak Hastanesi Girişimsel Radyoloji Uzmanı Prof. Koray Güven,  tümörün küçülmesi sayesinde pek çok hastanın ameliyat olabilme şansını yakaladığına dikkat çekerek, “Yöntemin bir başka önemli özelliği ameliyat imkanını tümüyle kaybetmiş olan hastaları da diğer tedavi seçeneklerine uygun hale getirmesidir. Bu sayede hastaların yaşam süreleri ve kaliteleri artmaktadır” diyor.

 

Ameliyat olamayan hastalara uygulanıyor!

TARE (Transarteriyel Radyoembolizasyon) yöntemi günümüzde karaciğer kanseri ve karaciğere metastaz yapmış pek çok kanser türünde uygulanabiliyor. Tümörün büyüklüğü, konumu veya yayılımı nedeniyle ameliyat olamayan hastalarda başvuruluyor. Tümör boyutunu küçültme etkisi sayesinde hastaların cerrahi yönteme uygun hale gelmelerini sağlıyor. Ayrıca, ameliyat şansını tümüyle yitirmiş ileri evre kanserlerde yine aynı etkisiyle hastaların diğer tedavi seçeneklerine uygun hale gelmelerini ve bu sayede yaşam kalitelerinin yükselmesini hedefliyor.

Yöntem 2 aşamadan oluşuyor

TARE (Transarteriyel Radyoembolizasyon) yöntemi anjiografi eşliğinde ve lokal anestezi altında gerçekleştirilen iki aşamadan oluşuyor. Genellikle 1.5 – 2 saatte tamamlanan TARE yönteminin ilk anjiyo aşamasında tedavinin provası  gerçekleştiriliyor. Sıklıkla kasık bölgesindeki damara yerleştirilen ince bir katater karaciğere giden damarlara yönlendiriliyor. Karaciğeri besleyen damarların haritası çıkarılıyor ve uygulanacak olan radyoaktif mikrokürelerin dozu hesaplanıyor. Ardından tümör bölgesine özel bir ilaç enjekte ediliyor ve radyoaktif mikrokürelerin başka organlara kaçıp kaçmadığı test ediliyor. Girişimsel Radyoloji Uzmanı Prof. Dr Koray Güven,  TARE yönteminde prova aşamasının kritik bir öneme sahip olduğuna işaret ederek, “Provada amacımız hastaya tümörü yok etmek için verebileceğimiz radyasyon miktarını ve damarlardan kaçak yapıp yapmadığını tespit etmektir. Zira, bazı hastalarda karaciğeri besleyen damarlar başka organları da beslemekte ve bu durumda verilecek olan radyoaktif madde kaçak bölgeden tümör yerine sağlam dokuya giderek o bölgede hasar oluşturabilmektedir” diyor.  

Mikrokürelerin dozu kişiye özel planlanıyor! 

TARE yöntemi,   kişiye özel bir gömlek diker gibi özel bir doz ve planla uygulanıyor. Girişimsel Radyoloji Uzmanı Prof. Dr. Koray Güven, provada hesaplanmış olan radyoaktif maddelerin yaklaşık 10 gün sonra yine aynı anijyo yöntemiyle tümöre iletildiğini belirterek, “Tümör bölgesine ulaşan yüksek dozda mikroküreler kanser hücrelerini yok ederken tümörü besleyen kan akışını da kısıtlamaktadır.   Bu etkisi sayesinde radyasyonun etkisi artırılmaktadır” bilgisini veriyor.

Kısa sürede yüksek doz, maksimum etki!

TARE yönteminin en önemli avantajı, standart radyoterapi yöntemlerindeki maksimum dozun 20-30 kat daha fazlasının verilebilmesi. Girişimsel Radyoloji Uzmanı Prof. Dr. Koray Güven, yöntemin bu sayede tümörde kısa sürede maksimum etki oluşturabildiğine dikkat çekerek, “Radyoterapi yönteminde standart olarak 20-30 Grey doz civarında mikroküreler verilmektedir. TARE yönteminde ise bu doz 700-1000 Grey doza kadar artırılabilmektedir. Üstelik anjiyo yoluyla verilen madde doğrudan tümörü hedef aldığı için sağlıklı olan çevre dokular da korunabilmektedir” diyor.  Hastaların aynı gün veya bir gün sonra hastaneden taburcu oldukları bu yöntemin sağladığı bir başka önemli avantaj ise kemoterapi ve radyoterapi yöntemleri gibi ciddi yan etkilere neden olmaması. Karın ağrısı, bulantı, iştahsızlık veya halsizlik gibi yan etkiler normal yaşamı olumsuz etkilemeyecek kadar hafif seyrediyor ve bu sayede hastalar günlük aktivitelerine hızlıca dönüş yapabiliyor. 

---------------------------kutu bilgisi -------------------

 

Karaciğerinde 17 santimlik tümör vardı

TARE yöntemiyle ameliyat şansını yakaladı! 

 

Özel bir şirkette üst düzey yönetici olan 55 yaşındaki Meltem Gürsoy, iki yıl önce karın bölgesinin sağ tarafında hissettiği ağrı nedeniyle bir hastanenin acil servisine başvurmuş. Yapılan tetkiklerde Meltem Gürsoy’a “kolanjiokarsinom” bir başka deyişle “safra yolları kanseri” tanısı konulmuş.  Karaciğerindeki 17 santimlik kötü huylu tümörün hem büyük olması hem de bulunduğu riskli konum nedeniyle Meltem Gürsoy’un ameliyat olma şansı yokmuş. Arkadaşlarının TARE yöntemini önermesi üzerine zaman kaybetmeden Girişimsel Radyoloji Uzmanı Prof. Dr. Koray Güven’e başvurmuş ve umut dolu yolculuk böyle başlamış. 

 

TARE yöntemi sayesinde ameliyat olabildim!

Meltem  Gürsoy,   kemoterapi ve immünoterapi tedavisiyle paralel olarak gerçekleştirilen TARE yöntemi sayesinde ameliyat olma şansını yakaladığını belirterek, “Bu tedaviler ile tümör 17 santimden 6 santime düşürülünce ameliyat olabildim. Tümörün çıkarılmasının ardından bu kez koruma amaçlı yine kemoterapi ile immünoterapi tedavisi aldım” diyor.  Birkaç ay sonra tekrarlayan tümör nedeniyle kendisine yeniden TARE yöntemi uygulandığını söyleyen Meltem Gürsoy, “Çok şanslıydım, çünkü düzenli yapılan kontrollerimde nüks eden tümör hemen tespit edildi. Artık tüm tedavilerim bitti ve sağlığıma kavuştuğum için çok mutluyum” diyor. 

 

Tümör çok büyüktü  ve riskli bölgedeydi!

Kolanjiokarsinom olarak adlandırılan safra kesesi kanseri genellikle çok ileri evreye kadar belirti vermiyor. Meltem Gürsoy’da da tümör uzun süre sinsice ilerlemiş ve kitle 17 santim büyüklüğüne ulaştığında sinyal vermişti. Karaciğerindeki tümörün hem büyük olması hem de organın merkezinde yer alması nedeniyle Meltem Gürsoy’un ameliyat olamayacağı tespit edildi. Acıbadem Maslak Hastanesi Girişimsel Radyoloji Uzmanı Prof. Dr. Koray Güven, pek çok uzmanlık dalındaki hekimler ile yapılan multidisipliner bir konseyin ardından TARE yöntemine karar verildiğini belirterek, “Karaciğerin sağında ya da solunda yerleşmiş bir tümör çok büyük değilse çıkarılabiliyor. Ancak hem damar hem safra yollarının birleştiği ve vazgeçilemez yapılarının olduğu bir yer olan karaciğerin merkezindeki bir tümörün çıkarılması ise neredeyse imkansızdır. Dolayısıyla, hedefimiz küçük bir alana çok yüksek dozda radyasyon verip, tümörün küçülmesini ve böylece Meltem hanımın ameliyat olabilmesini sağlamaktı.  Diğer tedavi yöntemleriyle paralel yürüttüğümüz TARE yönteminin ardından tümör 6 santime düşünce hastamız ameliyat olabilme şansını yakaladı” diyor. 

Hastamız hayatına sağlıklı bir şekilde devam ediyor

Ameliyatın ardından birkaç ay sonra kanserin tekrar nüks ettiğini anlatan Prof. Dr. Koray Güven, “Bu yöntemin tekrar uygulanabilmesi gibi önemli bir faydası var. Dolayısıyla yine aynı şekilde ve bu kez düzenli olarak yaptığımız kontroller sayesinde erkenden teşhis ettiğimiz küçük tümöre yüksek oranda doz vererek tedavimizi gerçekleştirdik. Meltem hanım birkaç aydır tedavi görmeden hayatına sağlıklı bir şekilde devam ediyor” diyerek sözlerini tamamlıyor. 

İsa Kırım

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER